CHP Genel Başkanı Özgür Özel
CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in makam arabası…Tekirdağ'dan İstanbul'a söyleşi yaparak gidiyoruz. Hayrabolu'daki "buğday mitingi"nden dönülüyor. Özgür Özel alana bir traktör kullanarak gelmişti. İlk sorum şu: "Zorlandınız mı kullanırken?" Gülüyor: "12 yaşından beri traktör kullanıyorum. Benim bugün kullandığım yeni rahat sürülenlerden, otomatik olanlardan değil. 40 yıllık, vitesi zor geçen ama efsane bir traktör."
Kendi kendime düşünüyorum. Şimdi de 100 yıllık kurucu partinin, CHP'nin direksiyonunda. "Vites değiştirmek zor" ama; memleketin siyasi hayatına damga vurmuş, son süreçte geniş halk kitleleriyle kurduğu ilişkiyle, bunun karşılığını sandıkta alarak ivme yakalamış, hızlanma potansiyeli olan bir yer. Özel genel başkan olduktan sonra önce 31 Mart seçimlerinde parti 47 yıl aradan sonra birinci parti oldu. Elbette geçmişte yapılanların payı da belediyelerdeki başarılı isimlerin icraatları da önemliydi. Ama elbette Özel'in katkısı da yadsınamaz. En az bu başarı kadar belki onun liderliği konusunda da ileride konuşulacak en önemli adım iktidar ile başlattığı "normalleşme" hamlesi idi. Pek çok isim "Erdoğan'a-sisteme-rejime meşruiyet" kazandıracağını söylerken o ısrarla "müzakere ve mücadele" dedi. İnce bir buz üzerinde yürümeyi göze aldı. Söyleşimizde "şu anda Türkler için de bir normalleşme yok Kürtler için de bir normalleşme yok. Normalleşme bizim iyi niyetli çabalarımızdan ibaret şu anda. Bir de karşılıklı yıllardır yapılmayan görüşmeler bir gidiş bir geliş yapıldı. Benim anladığım normalleşme bu değil" cümlelerini kullandı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dün yaptığı açıklamada Özel için "iade-i ziyaretimizi hazmedemedi" dedi. Bu açıklamalar sürecin sonu anlamına mı geliyor emin değilim. Yine de bugün daha önce söylediği üzere Özel bayram kutlaması için Erdoğan'ı arayacak.
Erdoğan'ın 11 Haziran'da CHP Genel Merkezi'ndeki iade-i ziyareti
Peki normalleşme arayışı kime ne kattı, kimden ne götürdü? Elbette partilerden çok bu topraklarda yaşayan insanlar için bir yeni dönem olması istendi. İktidara-Erdoğan'a meşruiyet kattı mı sorusunun yanıtı çok basit bir "evet" değil. Öncelikle Sinan Ateş cinayeti ile AKP-MHP arasında yaşanan sıkıntı CHP'nin normalleşme arayışı ile daha görünür hale geldi. Özellikle MHP'nin 8 yıllık ittifak-koalisyon sürecindeki en mutsuz süreçlerden birini yaşadığı düşünülebilir. Geçtiğimiz günlerde Bahçeli'nin "gerekirse ittifaktan çekilebileceklerini" bile ima ettiği bir açıklaması olmuştu. Özel'in bunu analiz ederken kullandığı bölümü burada aktarmak istiyorum:
"Tek bir metin yok orada. Orada iç içe geçmiş beş-altı tane metin var. Orada aynı anda hem tehdit var hem sadakat var hem strateji var hem sitem var. Hem de kendisi üzerinden bir sınırsız kredi tahsisiyle ne olursa olsun arkandayım deyip olası bir dışarıda kalma durumunda geri dönüşün veya her halükârda bir destek verme taahhüdüyle hep meselenin sadece AKP'nin siyasi duruşu, yapısıyla ilgili değil; Türkiye siyasetini kurgulayan bir başka aklın da verdiği bir görevin de ifadesi ve itirafı var. O yüzden, yani bir kısmına bakarsan tehdit ediyor, bir kısmına bakarsan sitem ediyor, bir kısmına bakarsan bir şey teklif ediyor, bir kısmına bakarsan kırılganlığını ifade ediyor falan ama bir kısmında da 'Sen istesen de ben senden ayrılmam, sonuna kadar seni desteklerim' diyor. Bunun da siyasi bir karşılığı yok. Siyasi partiler birbiriyle böyle ilişkiler kurmazlar. Demek ki başka bir büyük planın içinde, büyük bir yapının içinde bir konumda demek ki. Onun da itirafı var orada."
Buradaki bana göre en kritik cümle "Türkiye siyasetini kurgulayan bir başka aklın verdiği bir görevin de ifadesi ve itirafı var"… Özgür Özel çok net bir şekilde şimdilik ipucunu verdiği "siyaseti kurgulayan aklı" bildiğini ima ediyor. O aklın MHP içinde-MHP ile irtibatlı olduğunu belirterek "devlet içindeki farklı güç dengelerine" dikkat çekiyor. Bunu yaparken AKP'yi bu denklemin içinde anmıyor. İlgiyle takip edilecek bir konu…
Bu arada Özel "devlet" denilen yapıyı "hangi devlet" sorgusunu da yaparak irdeliyor. Kimi kurumlarda, mesela dışişlerinde çalışanları, onların ürettikleri tüm politikaları "AKP'nin politikası" olarak yorumlamıyor. Ya da "devleti yönetme şekli"nden bahsederken "marjinal" olmamaktan bahsediyor: "Türkiye'nin ortak menfaatlerini koruma, kollama noktasında edilgen davranamazsınız bu doğru değil. Bunu yaparsanız hiçbir zaman iktidara alternatif olamazsınız. Siz eğer öyle davranırsanız; marjinal, devleti yönetmeye niyetli olmayan kendi köşesine çekilmiş oradan iktidara muhalefete ateş eden gruplara dönersiniz."
Bir yandan "devleti", kurumları da dahil iktidardan bağımsız düşündüğünü ortaya koyarken, kendi durduğu noktada "koruma altına alırken" öte yandan "devletin kırmızı çizgilerinde esneme yaratmasını istediğini hissettiren bir dil" tutturuyor:
"Bu ülkede demokratik açıdan en büyük mağduriyeti yaşayanlar Kürtler. Ben şöyle söyleyeyim, Manisa'dakiler belediye başkanı seçebiliyor. Osmaniye'dekiler seçebiliyor, Rize'dekiler seçebiliyor ama Diyarbakır'dakiler, Hakkari'dekiler seçemiyor. Seçerse kayyım atanıyor. Geçen dönem neredeyse HDP'nin bütün belediyelerine kayyım atandı. Normalleşme başlayacaksa kayyım siyasetinin terk edilmesiyle başlamalı."
Bitirirken…
CHP'nin tarihe imza atmış genel başkanları partiyi devletle olan ilişkisinde verdiği ayarlarla da hatırlanırlar. En önemli örnek 1971 muhtırası sonrası Ecevit'in askerler ve parti arasındaki yakın ilişkiyi ayırma noktasındaki karşı çıkışı, devlet partisi olmaktan halk partisi olmaya doğru götürüşü olarak hatırlanabilir. Özgür Özel'in "devlet" yorumu-yaklaşımı-arayışı da önemlidir. Özel'i sadece "Erdoğan'ın partide İmamoğlu'na karşı bir rakip yaratmak için muhatap aldığı" ya da "kendi meşruiyeti için görüştüğü" iddialarıyla analiz etmek eksik kalabilir. Niyet bu olabilir ancak Özgür Özel bu çerçevenin içine sığmayabilir. CHP kendi içinde yeni bir liderlik yarışına girmez, ortak umut veren dili üretebilirse önümüzdeki seçimler farklı bir sonuç gösterebilir.
Murat Sabuncu kimdir?
Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.
Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.
En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu.
Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı.
T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.
Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü ve Ayşenur Zarakolu Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan avukat oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.
|